Skip to content Skip to sidebar Skip to footer

Galata Kulesi ya da müze olarak kullanılmaya başlaması sonrasındaki adıyla Galata Kulesi Müzesiİstanbul‘un Beyoğlu ilçesinde bulunan tarihi bir kuledir. Adını, bulunduğu Galata semtinden alır. Galata Surları dahilinde bir gözetleme kulesi olarak inşa edilen kule, farklı dönemlerde farklı amaçlarla kullanılmasının ardından 2020’den itibaren, bir sergi mekânı ve müze olarak hizmet vermektedir. Hem Beyoğlu’nun hem de İstanbul’un sembol yapılarındandır.

Çatısının ucuna kadar olan yüksekliği 62,59 m olan Romanesk tarzdaki kâgir kulenin silindirik gövdesi taştandır. Birer bodrum, zemin ve asma kat dâhil olmak üzere 11 katı bulunur. Zemin katla altıncı kat arasında asansör yer alırken, zemin kattan dördüncü kata kadar taş merdivenler, altıncı kattan sekizinci kata kadar ise çelik konstrüksiyon merdivenler yer alır. Tepesini kaplayan koni şeklindeki çatısı ise betonarmedir. Günümüzde kulenin zemin katı, bilet kontrol ve güvenlik noktası olarak hizmet verirken altıncı kata kadar ulaşan asansörün girişi de burada yer alır. Birinci kat müze mağazası iken sonraki üç kat sırasıyla Hezârfen Ahmed Çelebi‘nin Galata Kulesi’nden süzülüşünün bir animasyonunun gösterildiği bir ekranla birlikte simülasyon alanı ile kulenin Takiyüddin tarafından kullanıldığı dönemini konu alan eserlerin; Kurtuluş Savaşı‘na ait fotoğrafların; Galata Kulesi ve Surlarına ait bilgi ve eserlerin; Galata Kulesi ve İstanbul ile ilgili eserlerin yer aldığı kalıcı müze ve sergi alanlarıdır. Bir geçiş alanı niteliğindeki altıncı katın sonrasındaki geçici sergi alanı olan yedinci katta, İstanbul’un bir bölümünü gösteren bir maket ile pencere önlerine konumlanan seyir dürbünleri yer alırken sekizinci kat, bir seyir terası olarak düzenlenmiştir. Kulenin dış cephesi ile kuleyi çevreleyen alan ise bazı özel ve belirli günlerde farkındalık yaratma, anma ya da kutlama amacıyla kullanılır.

Tarihi

Arka plan, inşası ve Cenevizliler dönemi

Cristoforo Buondelmonti‘ye ait Liber insularum Archipelagi‘nin Marciana Millî Kütüphanesi‘nde yer alan ve 1420’ler ile 1430’lar civarına tarihlenen kopyasındaki haritanın üst kısmındaki surların en tepesinde, Galata Kulesi yer alır.

Bizans İmparatorluğu ile ittifak hâlinde olan Cenevizliler 1267’de, Haliç‘in kuzeyinde bulunan Galata‘da “Pera” adlı bir koloni kurdu. Hakimiyet alanlarını bölgeyi kuzeydoğusundaki tepeye doğru izinsiz bir şekilde genişleten Cenevizliler, 1335-1349 yılları arasında bu tepenin yamaçlarında, hendeklerle çevrili sur ve kuleler inşa etti. Günümüzde Galata Kulesi olarak bilinen ve bir gözetleme kulesi olmasının yanı sıra karadan yapılabilecek bir kuşatmada, koloninin düzlükte bulunan kıyı kısmının korunması amacı güden surların baş kulesi, 1348’de inşa edildi. Kulenin önünde, yapıya iki yanından bitişik bir biçimde, düz sur hattından yarım daire şeklinde çıkıntı yapan bir barbakan vardı. Dört sur hattının kesiştiği ve Pera’nın ana girişinin bulunduğu bu kısım, üzerindeki levhaya göre 1 Nisan 1452’de tamamlanan inşasıyla Pera’nın Osmanlı İmparatorluğu kontrolüne girmesinden önce inşa edilmiş son tahkimattı. Bu dönem kule, tepesinde yer alan haçtan ötürü “Turris S. [Sancte] Crucis” (“Kutsal Haç Kulesi”) olarak anılıyordu.

Ağustos 1348’de Bizanslılar ile Cenevizliler arasında, ticari çekişmelerin yol açtığı bir savaş patlak verdi. Savaşın Bizans zaferiyle 1349’da sona ermesinin ardından barış sağlanırken aynı yıl, Bizans İmparatoru VI. İoannis tarafından yayımlanan bir fermanla, Galata Kulesi’nin bulunduğu tepenin kontrolü Cenevizlilere teslim edildi.

Osmanlı dönemi

Liber insularum Archipelagi‘nin 1485-1490 yılları arasına tarihlenen Düsseldorf Üniversite ve Eyalet Kütüphanesi‘ndeki kopyasında yer alan harita

Konstantinopolis‘in 29 Mayıs 1453’te Osmanlı İmparatorluğu hakimiyetine girmesi sonrasında Pera’daki Cenevizliler, herhangi bir direniş göstermeden koloniyi Osmanlı kontrolüne bıraktı. Bu dönemde kulenin tepesinde yapılan tahribat, Osmanlı Padişahı II. Mehmed‘in Pera’ya yönelik fermanının ardından durduruldu ve Zağanos Paşa‘nın başında bulunduğu çalışmalar kapsamında kule tekrar yükseltilerek tepesindeki haç, Osmanlı bayrağıyla değiştirildi.

1509’daki depremde, Galata Kulesi de dâhil olmak üzere Galata’daki tahkimatta birtakım hasarlar meydana geldi. Mimar Hayreddin önderliğinde yapılan onarım çalışmalarının 1510 yılı ortalarında tamamlanmasıyla kule tekrar yükseltildi. Kulenin gövdesinde, yerden 13,20 m (ikinci katın başlangıcı) ve 17,17 m (üçüncü katın başlangıcı) yüksekliklerinde olmak üzere yer alan iki tuğla kuşak, bu deprem sonrasında yapılan tadilatların izleri olarak değerlendirilir ve bu tadilatın kapsamı, kaynaklara göre farklılık gösterir.

  1. yüzyılda Galata Kulesi ve Galata Surları üzerindeki diğer burçlar, Kasımpaşa‘daki tersanelerdeçalışan Hristiyansavaş esirlerinin barınağı ve bir zindan olarak kullanıldı. 17. yüzyıla tarihlenen Seyahatnâme‘sinde Evliya Çelebi, kulenin önceleri zindan, o dönemlerde ise tersanenin gemi levazım ambarı olarak hizmet verdiğini yazar. Takiyüddin de gözlemevinin inşası öncesinde kulede birtakım çalışmalar gerçekleştirdi. 18. yüzyıl itibarıyla kule, Mehterhâne Ocağı ile yangın gözleyiciler tarafından bir yangın kulesi olarak kullanılmaya başlandı.

27 Temmuz 1794’te çıkan yangında meydana gelen hasarlar nedeniyle kulenin boyu kısaltılarak tasarımı değiştirildi. Bu çalışmalar kapsamında, en üst katın her bir yanına yapılan çıkmalı odalar, sofalar ve divanhâne eklenerek bu kısım bir kahvehaneye dönüştürüldü. Yangınları duyurma amacıyla da bir kös yerleştirilirken tavan arası ise güvercinlik olarak kullanılmaktaydı. 2-3 Ağustos 1831’de çıkan yangında kulede tahribat oluştu. Kulenin üst kısmı, önceki farklı bir tasarımla onarılarak -1875’teki fırtınada devrilecek olan çatısı hariç- günümüzdeki görünümüne kavuştu.

1853 ya da 1854 yılında kulenin çatısında bir onarım yapıldı. Aralık 1857’de kurulan, Galata ve Pera’nın idaresinden sorumlu Altıncı Belediye Dairesi tarafından kullanılacak olan binanın 1864 yılındaki inşaat çalışmaları sırasında kulenin çevresindeki avlusu, surlardaki kapılar ve kıyıya doğru uzanan sur duvarlarının 30 Kasım 1863 tarihinde alınan kararla yıkımına, hendeklerinin ise doldurulmasına başlandı.

1875 yılında meydana gelen bir fırtınada çatısının devrilmesinin ardından en üst katın üzerine, her birinde birer odanın olduğu iki katlı kâgir ahşap bir kısım inşa edildi. Kalenin tepesi, hem 1874’te şehirde kurulan itfaiye teşkilâtının hizmetinde yangın haber merkezi hem de deniz kuvvetleri tarafından bir haberleşme merkezi olarak kullanılmaya başlandı.

Comidas Cosimo’nun 1794 tarihli eserindeki tasviri
Antoine Ignace Melling’in 1819 tarihli eserindeki gravürü
Joseph Jouannin ile Jules van Gaver’in 1840 tarihli eserinde yer alan, François Lemaitre’e ait gravür
Eugène Flandin’in 1853’te yayımlanan eserindeki çizim

 

 

 

 

 

 

 

 

Cumhuriyet dönemi

1960’lara kadar kullanımı, 1965 restorasyonu ve sonrası

1923’teki Türkiye’de cumhuriyetin ilanı sonrasında da kule, itfaiye teşkilâtı ile deniz kuvvetleri tarafından kullanılmaya devam etti.[15][4][11][16] Galata Kulesi’ne aktarılmak üzere Şubat 1930’da sökülerek Mart 1930’da kulenin tepesine yerleştirilen İngiliz Bahriye Hastanesi‘ndeki vakit küresi, Kasım 1934 itibarıyla faaliyete geçti.

1959-1960 kışında, üst kısımdaki ahşap odaların kirişlerinin çürüyerek çökmesinin ardından boşaltılan kulenin, İstanbul Belediyesi Başkanı Haşim İşcan‘ın girişimiyle sonucunda onarım ve restorasyon çalışmaları yapılarak turistik bir tesise dönüştürülmesi kararlaştırıldı. Çalışmalar için 15 Eylül 1964’te yapılan ihaleyi Yapıtaş kazanırken 28 Eylül 1967’de gerçekleştirilen bir törenle kule tekrar açıldı.

Çalışmalarla birlikte bodrum katı, bir servis katı olarak düzenlendi. Zemin kat bir giriş katı niteliği kazanırken; giriş ekseninin karşısına, bu kattan altıncı kata kadar ulaşan iki asansör eklendi. Birinci kat bir şark kahvesi, ikinci kat kulenin tarihiyle ilgili bir müze, üçüncü kat turistik eşyaların satıldığı satış reyonlarının yer aldığı bir kat, dördüncü kat Ceneviz Meyhanesi adını taşıyan bir meyhane, beşinci kat kuledeki yiyecek ve içecek servisi yapılan mekânlar tarafından kullanılacak bir mutfak, altıncı kat tuvaletler ile vestiyerin yer aldığı bir lobi, ziyaretçilerin ulaşabileceği son kat olan sekizinci kat ise bir gece kulübü olarak düzenlendi. Restoran kısmının inşasını gerçekleştiren Ünal Kardeşler, Şubat 1968’deki ihale sonucunda kulenin işletme haklarını da İstanbul Belediyesinden beş yıllığına kiraladı. Yapılan düzenlemeler sonrasında kulenin turistik tesis olarak açılışı ise 30 Mayıs 1969’da gerçekleştirildi. Kardeşler’in Belediye ile olan kiralama sözleşmesi, ilk beş yılın ardından her yıl yenilenmekteydi.

3 Eylül 1989 tarihli T.C. Resmî Gazete‘de yayımlanarak yürürlüğe giren Bakanlar Kurulu kararıyla Galata Kulesi ve Çevresi adlı bir “turizm merkezi” oluşturularak kule ile çevresi, Turizm Bakanlığının yetki alanına girdi.

1999-2000 restorasyonu ve İstanbul Büyükşehir Belediyesine devri

2020’ye kadar bir restoranın yer aldığı kulenin sekizinci katından bir görünüm (Haziran 2011)

İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisinin Ekim 1996’da gerçekleştirilen bir toplantısında, kulenin müzeye dönüştürülmesi ve mülkiyetinin Belediyenin Kütüphane ve Müzeler Müdürlüğüne verilmesi kararı alındı. Kulenin restore edilmesi ve müzeye dönüştürülmesi için o yıl açılan ihaleyi Pekerler İnşaat kazandı. Kulenin işletmesini sürdüren Ünal Kardeşler şirketinin kuleden tahliye edilmesi için aynı yıl açılan dava reddedildi. Aralık 1997’de ise Kültür Bakanlığının izni olmadan böyle bir değişimin yapılamayacağı belirtilerek kulenin müze olarak kullanılmasının uygun görülmemesinden ötürü uygulamanın durdurulması talimatı verildi. 1998’de Belediye tarafından kulede kütüphane yapılması girişiminde bulunulsa da bu girişim Anıtlar Kurulu tarafından reddedildi.

İstanbul 1 Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulundan çıkan 7 Mayıs 1999 tarihli izin kararı sonrasında, 1996’daki ihaleyi kazanan Peker İnşaat’ın Haziran 2000’de tamamladığı dış cephedeki restorasyon çalışmalarının ardından kule 13 Kasım 2000’de tekrar kullanıma açıldı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından, iç restorasyonu için 2000 yılında açılan ihaleyi de Pekerler İnşaat kazandı. Ancak bu iç restorasyon için İstanbul Büyükşehir Belediyesinin İstanbul 1 Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kuruluna sunduğu ve kulenin bir müzeye dönüştürülmesini öngören proje, müze kurma izni vermesi gereken Kültür Bakanlığı tarafından verilen bir iznin olmadığı gerekçesiyle Kurul tarafından reddedildi. Bunun ardından aynı yıl, sergi salonu, hediyelik eşya satış kısmı ve kafenin yer aldığı yeni bir proje hazırlanarak Kurula sunuldu. Kulenin en üst iki katının Türk kahvehanesi, diğer katların ise hediyelik eşya reyonları ve turistik amaçlı diğer unsurlarla düzenlenmesine yönelik Anıtlar Kuruluna yapılan başvuru, Şubat 2004’te Kurul tarafından onaylandı.

2020’ye kadar kulenin sekizinci katında yer alan restoranın, BELTUR‘un işlettiği dönemden bir görüntüsü (Nisan 2015)

28 Mart 2006 tarihli T.C. Resmî Gazete‘de yayımlanan Bakanlar Kurulu kararıyla Galata Kulesi ve Çevresi, “yenilenme alanı” olarak tanımlandı. 6 Temmuz 2006 tarihli T.C. Resmî Gazete‘de yayımlanan Bakanlar Kurulu kararıyla ise bu alanın, yenileme alanı çalışmaları kapsamında Beyoğlu Belediyesi tarafından kamulaştırılması belirlendi. Bölge, 7 Temmuz 1993 tarihli İstanbul I Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu kararıyla Beyoğlu’nun kentsel sit alanı ilan edilen kısımları içerisinde yer almasına karşın planlama alanı dışında bulunan yedi bölgeden biriydi.

Kulenin işletmecilerini kuleden çıkarma amacıyla 1996’dan beri sürdürülen yasal girişimler, İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile kulenin işletmecisi Kardeşler ailesi ile olan kira sözleşmesinin Belediye tarafından yenilenmemesi sonrasında, 16 Nisan 2013 İtibarıyla işletmenin Belediyeye bağlı BELTUR‘a devredilmesiyle sona erdi. Belediye tarafından kulenin en üst iki katında yapılan yenilemeler sonucunda sekizinci kat restoran, yedinci kat ise kafe olarak düzenlendi.

Dünya Miras Komitesinin 37. oturumu esnasında, 21 Haziran 2013’te alınan kararla Galata Kulesi, Türkiye‘nin UNESCO Geçici Dünya Mirası listesindeki “Ceneviz Ticaret Yolu’nda Akdeniz’den Karadeniz’e Kadar Kale ve Surlu Yerleşimleri” adlı serideki mimari eserler arasında yer aldı.

Vakıflar Genel Müdürlüğü dönemi ve 2020 restorasyonu

Kulenin günümüzdeki gece aydınlatması (Şubat 2021)

Vakıflar Genel Müdürlüğü 17 Nisan 2019 tarihli yazısıyla, Vakıflar Yasası‘nın 30. maddesine dayanarak kulenin mülkiyetinin, Kule-i Zemin Vakfı adına kendilerine devredilmesi yönünde bir başvuruda bulundu. 13 Mayıs 2019 itibarıyla kulenin mülkiyeti, Kule-i Zemin Vakfı adına Vakıflar Genel Müdürlüğüne geçti ve Belediye, kulede kiracı statüsünde kaldı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından bu devre karşı başlatılan yasal girişim sonuçsuz kalırken 31 Aralık 2019 itibarıyla BELTUR adına düzenlenmiş kira sözleşmesi sona erdi.

Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy 18 Ocak 2020’de yaptığı duyuruyla, Galata Kulesi’ni de içeren “Beyoğlu Kültür Yolu” adlı turizm, kültür ve sanat projesi kapsamında kulenin etrafında kamulaştırma çalışmalarının yapılacağını ve kule çevresinde bir meydan oluşturulacağını açıkladı.] Nisan 2020 itibarıyla İstanbul Büyükşehir Belediyesinin kuleden tahliyesine dair süreç başlatılırken Belediyenin buna karşı başlattığı yasal girişim ise olumsuz sonuçlandı ve 16 Mayıs 2020 itibarıyla kulenin mülkiyeti, Kule-i Zemin Vakfı adına İstanbul Vakıflar 1. Bölge Müdürlüğüne geçti.

Restorasyon çalışmaları için yapılan ihaleyi kazanan ES Yapı, 30 Haziran 2020 itibarıyla çalışmalarına başladı. 1960’lardaki çalışmalar ve sonrasında iç kısma eklenen tüm unsurlar ve dekorasyonlar kaldırılırken hem iç hem de dış cephede restorasyon ve yenileme çalışmaları gerçekleştirildi. Bir sergi merkezi ve müze olarak düzenlenen kule, İstanbul’un Kurtuluşu‘nun yıldönümü olan 6 Ekim 2020’de, Galata Kulesi Müzesi adıyla tekrar hizmete girdi.

Çalışmalar kapsamında kulenin dışında yer alan meydana, Taksim-Tünel nostaljik tramvayı tasarımına sahip bilet gişesi konuldu. Zemin katı, bilet kontrol ve güvenlik noktası ile altıncı kata kadar ulaşan asansörün girişinden oluşacak şekilde düzenlendi. Birinci kat, müze mağazası hâline getirildi. İkinci kat, Hezârfen Ahmed Çelebi‘nin Galata Kulesi’nden süzülüşünün bir animasyonunun gösterildiği bir ekranla birlikte simülasyon alanı olarak düzenlenmiş olup bunu ve kulenin gözlemevi olarak kullanıldığı dönemini konu alan bir sergi alanını da içermeye başladı. Üçüncü kat Kurtuluş Savaşı‘na ait fotoğrafların, dördüncü kat Galata Kulesi ve Surlarına ait bilgi ve eserlerin, beşinci kat Galata Kulesi ve İstanbul ile ilgili eserlerin sergilendiği kalıcı sergi alanları olarak yenilendi. Geçiş alanı olarak kullanılan altıncı katın ardından ulaşılan ve geçici sergi alanı olan yedinci kata, İstanbul’un bir bölümünü gösteren bir maket ile pencere önlerine konumlanan seyir dürbünleri konuldu. Sekizinci kat ise seyir terası olarak düzenlendi.

1 Kasım 2023’te, Galata Restorasyon tarafından kulenin çatısında restorasyon çalışmalarına başlandı.

Konumu, dış mimarisi ve gövdesi

Kule ile çevresinin Haliç‘ten (üstteki, Şubat 2020) ve havadan (Temmuz 2011) görünümleri

Galata Kulesi, İstanbul‘un Beyoğlu ilçesinin Bereketzade Mahallesi’ndeki Büyük Hendek Caddesi üzerinde yer alan 2 numaralı yapıdır. Kendisine ismini veren Galata semtinde, 35 m rakımlı bir tepenin üzerinde konumlanır. Romanesk tarzdaki silindirik kâgir kulenin, zeminden çatısının ucuna kadar olan yüksekliği 62,59 m’dir. Kayalık ve killi  bir zemin üzerinde yer alan yapının temeli masif taşlıdır. Zeminden yüksekte olan güney eksenindeki giriş kapısına, iki yanında yer alan mermer basamaklı merdivenlerle ulaşılır. Kulenin mermerden yapılan Ampir üsluplu söveli giriş kapısının üzerinde, 1831-1832 yıllarında gerçekleştirilen onarım ve restorasyon çalışmalarını konu alan, üzerine Şair Pertev‘e ait bir manzumenin işlendiği kitâbe bulunur. Nuri Dede tarafından mermer üzerine kabartma tekniğiyle işlenen kitâbededeki celî talik üslubuyla yazılan metin, 4 paftaya ayrılmış 16 dizenin 4 satır hâlinde dendanlı kartuşlardan meydana gelir.

Metin üzerindeki üç elips kartuşta sırasıyla “Ya Hafiz”, “Maşallah” ve “Ya Rafi” yazar. Kitâbede daha önceleri yer alan II. Mahmud’un tuğrası ise cumhuriyetin ilanı sonrasında kazınmıştır. Kulenin güneye bakan cephesinin dış tarafının zemin katı hizasındaki kısmında yer alan, İstanbul Fethi Derneğinin girişimi sonrasında İstanbul’un Fethi‘nin 500. yıldönümüne denk gelen 1953 yılında asılan ve Emin Barın tarafından hazırlanan levhada, büyük harflerle şu metin yazılıdır:

29 Mayıs 1453 Salı sabahı Cenevizlerin Galata kolonisi anahtarlarını Fatih Sultan Mehmed’e takdim etmiş ve Galatanın teslimi 1 Haziran Cuma günü tamamlanmışdır.
İstanbul Fethi Derneği. 1953

Kulenin dışında yer alan meydanda, Taksim-Tünel nostaljik tramvayı tasarımına sahip bilet gişesi yer alır. Kulenin etrafındaki sur kalıntılarına bitişik ve ön cephesi kule meydanına bakacak şekilde, 1957 yılında eski yerinden sökülerek getirilen Bereketzade Çeşmesi konumlanır.

208 m2 alana sahip zemin katının iç çapı 8,95 m, dış çapı ise 16,45 m’dir. Dördüncü kata kadar 3,75 m olan duvar kalınlığı, bu kattan kulenin sonra dışa doğru bir meyille örülmesinden ötürü 3 m’ye kadar iner.[1][4][11] Giriş kapısı hizasındaki dış duvarlarda 5 m’lik bir kısım daireselliğini kaybetse de bu durum birinci silmeye kadar azalır ve yapı tekrar daire şeklini alır. 4,2 m kotu ve giriş ekseninde, üstü tuğla tonozlu, 72 × 150 cm ölçülerinde bir kanal çıkması vardır. Anadol, bu kanalların daha önceleri kule dışına çıkarak surlar altında devam edip tahkimat arasında bağlantı sağlama olmasının mümkün olduğunu ifade eder.

Kulenin çevresindeki surlar ile üzerindeki tuğla kuşakların da görülebildiği kulenin bir fotoğrafı (Ocak 2015)

Kulenin iç mimarisi ile duvarda kullanılan malzemeler, dördüncü kata kadar aynı şekilde devam eder. Kat planlarındaki düzensiz mazgallar ile güney cephesindeki basıklık, zemin kattan dördüncü kata kadar kesintisiz bir şekilde sürerken bu kattan itibaren düzenli mazgallar ile gövdede tam silindirik bir şekil görülür. Kulenin gövdesinde, 13,20 m (ikinci katın başlangıcı) ve 17,17 m (üçüncü katın başlangıcı) kotlarında olmak üzere iki tuğla kuşak yer alır. İlk kuşağın altındaki kısım; kabaca yontulmuş ve kare şeklinde, farklı türlerdeki koyu sarı, açık kahverengi, koyu gri ve koyu mavi renklerdeki düzensiz yapılı taş blokları ile bunların arasına eklenen tuğla kırıklarına sahiptir. Bu kuşağın üstündeki kısımda ise görece daha küçük ve daha ince yontulmuş, genelde yatay dikdörtgen biçimli ve görece düzenli taş blokları varken taşlar arasında tuğla parçaları yer almaz. En çok kullanılan taş tipi kireç taşı olan bu kısımdaki taşlarda sarı ve kahverengi tonlara neredeyse hiç rastlanmazken koyu gri ve mavimsi renkler yine mevcuttur. Bu verilerden yola çıkarak Sağlam, “ne … ilk kuşağın ne de … ikinci kuşağın Ceneviz ve Osmanlı dönemlerini ayıran seviyeyi tek başına temsil ettiğini söylemek mümkündür” ifadelerini kullanarak 1509’daki depremde meydana gelen çökmenin, “önceki araştırmacıların varsaydığı” üzere düz değil, iç kesimde daha yüksek bir seviyeye sahip olacak şekilde düzensiz bir yapıda olduğunu belirtir. İlk kuşak sonrasında değişen taş işçiliğinden yola çıkarak dış cephedeki hasar ve malzeme kayıplarının ikinci kata kadar eriştiğini, gövdedeki kalın duvarlı kısım ile içerisindeki tonozlu galerinin dördüncü kata kadar “büyük ölçüde” korunduğunu, dış cephede ikinci kattan itibaren oluşan hasarın da onarıldığını yazar. Dördüncü kat itibarıyla tüm seviyenin düzlenip daha ince duvarlı ve farklı bir merdiven sistemine sahip yeni bir kısmın başladığını, tuğla kuşakların ise onarılan kısımlarla özgün gövde duvarları arasında dengeli bir ağırlık aktarımı sağlama amacıyla hatıl görevi gördüğünü ifade eder.

İkinci tuğla kuşağın güneye bakan bölümünde, tuğlalarla yapılan Osmanlı karakterinde bir süsleme yer alır. Bu kısmın birleşim yerlerinde yer alan çaprazlama çatlaklarla farklı bir düzen meydana gelmiştir. Sağlam’a göre bu durum, “Ceneviz döneminden kaldığı varsayılan kısmın üzerinde, aslında tek bir evre değil en az iki evre bulunduğuna” işaret eder.

Kulenin tepesini, koni şeklindeki kurşun kaplı betonarme bir çatı örter. Çatının üzerinde, her biri dört bir yöne bakan ve üst sınırları 50,29 m kotuna ulaşan dört pencere vardır. Tepesinde, Anadol’un ifadesine göre 7,41 m, imalatını gerçekleştiren Şevket Usta’nın ifadesine göre 6,75 m boyundaki, altın kaplı bronz bir âlem yer alır. Bu alemin tepesine, bir paratoner ile görülebilir olmasına olanak sağlayan yanıp sönen kırmızı bir ışığa sahip 50 cm’lik bir fener yerleştirilmiştir.

Çevresindeki Bereketzade Çeşmesi (Mart 2020)

 

Giriş merdivenleri

1831/1832 tarihli restorasyonda eklenmiş giriş kapısının üzerindeki kitâbe

İstanbul’un Fethi‘nin 500. yıldönümü dolayısıyla asılan levha

İç mimarisi

Kulenin merdivenlerinden bir görünüm (Haziran 2021)

Biri bodrum, biri zemin katı, biri asma kat olmak üzere toplam on bir katlı yapının ilk dört katı, birbirine tuğladan tonozlu ve direkt olarak gövde duvarlarının içerisine konumlandırılmış, üzeri epoksi ile kaplanmış ahşapla korunan taş merdivenli bir galeri yoluyla bağlanır. 1960’lardaki çalışmalar kapsamında yapılan sondaj kazılarında -4,3 m kotuna kadar herhangi bir döşemeye rastlanmamış ve temel takviyeleri yapma amacıyla bu kısmın boşaltılmasıyla -3,8 m kotunda bir bodrum kat oluşturulmuştur. Buradan zemin kata, zeminde dairesel pano ile kamufle edilmiş betonarme bir merdivenle çıkılır. Zemin kattan üst katlara çıkışı sağlayan 22 basamaklı merdiven; kulenin iç yüzünden 42 cm içeride, 80 cm genişliğinde ve 150 cm yüksekliğindedir. Tavanı altıgen şeklindeki doğal taşla kaplı giriş katında, giriş kapısının ekseni üzerinde ve kapının karşısında duvarı dayalı bir şekilde, altıncı kata kadar ulaşan sekizer kişilik iki asansör konumlanır.[4][24][62] Asansörlerin kabinlerinde uygulanan video duvar tekniğiyle, duvarlar ile tavanlara konulan ekranlarda kuleden çekilen videolar oynatılır.] 4,45 m kotundaki, Ampir profilli korkulukların olduğu betonarme asma katın üstünde, 8,97 m kotundaki birinci kat yer alır. Birinci katın pencere açıklıkları dışarıdan 20 × 45 cm, içeriden ise 200 × 180 cm ölçülerindedir. 13,20 m kotunda yer alan ikinci kat, 8,85 m’ye düşen iç çapı dışında birinci katla aynı mimari özellikleri taşır.

Beşinci kattan bir görünüm (Ocak 2021)

17,17 m kotunda yer alan üçüncü kat duvarının nişlerin içerisinde, Anadol’un Rumeli Hisarı‘ndaki Zağanos Paşa Kulesi’ne “benzettiği” bacalar vardır. 20,80 m kotunda, 14 dikdörtgen pencerenin bulunduğu dördüncü kat yer alır. Tuğla işçiliklerinin olduğu galeri kısmı, gövde duvarını incelttiğinden dolayı yalnızca koloni yerleşimine bakan güvenli yön olan güneye doğru konumlanmış ve bu sayede dışarıdan gelebilecek olası saldırıları karşılayacak olan duvarın tam kalınlıkta olması sağlanmıştır. Bu incelmeyle birlikte iç çap 10,4 m’ye çıkar. İlk dört katın tonozlu galerisinde kullanılan tuğlaların ortalama ölçüleri, Galata’daki diğer 14. yüzyıl tahkimat ile ve şehirdeki geç Bizans dönemi tuğlalarının ortalama ölçüleriyle benzerlik gösterir. Sağlam, kulenin inşaatında yerel malzemelerin kullanmış olmasını “makul bir olasılık” olarak görür. Bu katla birlikte pencere sayısı 7’ye yükselir.

Yedinci kattan bir görünüm (Ocak 2021)

24,35 m kotunda başlayan beşinci katta yer alan 14 pencerenin; top ateşleme amacıyla konulan 7’si 35 cm çaplı dairesel, diğer 7’si ise 115 × 180 cm ölçülerinde ve sivri kemerlidir. Kattaki tüm pencereler dışarıdan, kemerleri tuğla örgüsüyle yapılmış nişli payelerin içerisine oturur. Ahşap yarım katların sonuncusu olan 27,90 m kotundaki altıncı katta, bir alt kattakilere benzer ancak boyut olarak daha küçük, 14 adet sivri kemerli pencere vardır. Bu katın ardından 32,60 m kotundaki yedinci kattaki tepe köşküne ulaşılır. Altıncı, yedinci ve sekizinci katlar birbirine çelik konstrüksiyon merdivenlerle bağlanır. Kattaki 14 pencereyi, aralarında 150 cm bulunan ve kemerlerle birbirine bağlanan 120 × 225 cm kesitli 13 kâgir ayak meydana getirir. 40,04 m kotundaki iç genişliği 12,40 m olan sekizinci kat, 50,5 m kotuna kadar ulaşır. Bu katın 14 penceresi, yedinci katın ayaklarıyla aynı eksenlerde yer alan ve aralarında 170 cm aralıkların olduğu 110 × 100 cm kesitli ayakların, kemerlerle birbirine bağlanmalarıyla meydana gelir. Sekizinci katın dış kısmında, iki kat arasındaki kesit farkının oluşturduğu 1,20 m genişliğinde bir teras yer alır. İçerideki ayakların eksenlerinde konumlanan 14 kâgir babanın her birinin üzerinde, düşme ihtimallerine karşı ankrajla önlem alınmış 35 cm çaplı taş küreler vardır. Babalar arasındaki 110 cm yüksekliğindeki demir korkuluklarda Ampir süslemeler bulunur.

2020’deki restorasyon sonrasında duvarların iç kısımları ile tavanlara alçı sıva kaplamalar uygulanmıştır. Müze mağazası olarak hizmet veren ikinci kat ile sergi alanı ve müze olarak hizmet veren üçüncü, dördüncü, beşinci ve yedinci katlarda ilgili eserler sergilenir. Yedinci katta, İstanbul’un bir bölümünü gösteren 1:2.500 ölçekli bir maket ile pencere önlerine konumlanan seyir dürbünleri bulunur. Seyir terası olarak kullanılan sekizinci katta ise banklar yer alır.

Asansörlerin kabin içi görünümü (duvarlar ve tavandaki ekranlarda, video duvar tekniği kapsamında oynatılan video yer alır)
Zemin katındaki asansörlerin giriş kısmı
Müze kısmından bir görüntü

 

 

 

 

 

 

 

4.katta sergilenen Galata Surları’ndan alınmış bir kitâbe

Sembolik önemi ve etkinlikler

Meme kanserine farkındalık yaratma amacıyla pembe renkle aydınlatılan (üstte, 19 Ekim 2019) ve 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nı kutlama amacıyla üzerine Türk bayrağı yansıtılan kule (28 Ekim 2019)

Kule, Beyoğlu’nun ve İstanbul’un sembol yapılarından biri konumundadır. Hem şehir için sembolik bir yapı olmasından hem de tepesinden şehir merkezini görme imkânı olmasından ötürü turistik bir değer taşır ve bu özelliğinden dolayı zaman içerisinde çevresinde restoranlar, kafeler ve dükkânlar açılmıştır.

 

Kule, zaman zaman çeşitli farkındalık yaratma, kutlama ya da anma günlerinde farklı renklerle aydınlatılır ya da video haritalama tekniğiyle gövdesine çeşitli görseller yansıtılırken bu günlerde zaman zaman kulenin çevresindeki alanda birtakım etkinlikler de düzenlenir. Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele GünüDünya Kanser GünüDünya Diyabet Günü, Mor GünYeşilay HaftasıSevgililer GünüYılbaşıTürkiye’nin resmî bayramları (23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı, 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı30 Ağustos Zafer Bayramı29 Ekim Cumhuriyet Bayramı), İstanbul’un Fethi‘nin yıldönümü, Emniyet Genel Müdürlüğünün kuruluşunun yıldönümü gibi belirli günlere ya da haftalara dikkat çekme veya onları anma; Dünya Saati kapsamında aydınlatmasının bir süreliğine durdurulması, meme kanserine farkındalık yaratma; 15 Temmuz Darbe Girişimi‘ne tepki; şehrin sembollerinden biri olan erguvanın çiçek açma mevsimine atıfta bulunma, İstanbul Gençlik Festivali‘ni tanıtma, Beşiktaş‘ın Süper Lig şampiyonluğunu kutlama gibi amaçlarla bu tip uygulamalar gerçekleştirilir.

Siz de otelimizin eşsiz konumuyla, Galata kulesine yürüme mesafesinde konforlu bir konaklamanın tadını çıkarırken aynı zamanda tarihi bir mimarinin keyfini çıkarabilirsiniz.

Odalarımızı detaylı incelemek ve rezervasyon için tıklayın.

Kaynak: Wikipedia

 

Leave a comment

Close